10 Nisan 2012 Salı

GÜLSE BİRSEL'den güzel bir yazı

Hep söylüyorum, biz çocukken midemiz bulanınca ekmek yedirirlerdi, grip "Yatınca geçer"di, başın ağrıyorsa "Çocukların başı ağrımaz" denirdi, uykun kaçıyorsa "Oyuncaklarını düşün, güzel rüyalar görürsün" şeklinde konuhalledilirdi!
Okuma yazmayı öğrenemiyorsan ya, "Tembel"din ya "Yavaştan, sağlam sağlam öğreniyor"dun! Hüzünlü bir çocuksan "Yazar olacak herhalde" derlerdi, yerinde duramıyorsan, etrafa saldırıyorsan bir tane çakarlardı, susup otururdun.
Kanaatimce pedagojinin zirve yaptığı yıllardı o yıllar.

Çünkü sonra sonra, koşup oynadıktan sonra öksüren çocuk 'astım başlangıcı', okuma yazmayı zor söküyorsa 'disleksik', hüzünlüyse 'depresif', aşırı hareketliyse 'hiperaktif' diye nitelendirilmeye başlandı ve o sinameki yetiştirilen tipsizler şimdi büyüdüler!

O kadar ilgi alaka sonrası ola ola ne oldular?
Emo!
Emo ne?
Hani beş-altı yıldır etrafta saçlarını gözlerinin tekini kapatacak şekilde öne öne tarayan, miskin görünüşlü, asık suratlı, beti benzi atmış, sıska, dar pantolonlu, converse'li, siyah ojeli ergenler var ya...

Taksim'de kaldırımlarda filan oturuyorlar.
Aha onlar Emo!
Emo kelimesinin emotional'dan (hissi) geldiği, bu yavruların pek bunalımlı pek güvensiz ve duygusal olduğu, topluma uyum sağlayamadıkları için böyle takıldıkları söyleniyor. Bizim zamanımızda punk vardı ya, onun gibi bir akım, ama bir halta yaramayanı!

HERKESİN KEYFİNİ KAÇIRDIM
Ay kıyamaam!
Zamanında, kendi ergen yıllarımda bu akım daha dünyada yokken 10 gün emo takılmışlığım vardır! Kafam neye bozuktu hatırlamıyorum ama o 10 gün, üstelik de yaz tatilinde, evin o köşesinden bu köşesine oflaya poflaya nemli gözlerle dolaştım.
Saçımı taramadım, denize gitmedim, sohbetlere katılmadım, tebessüm bile etmedim. Akşamları karabasan gibi yemek masasına çöküp herkesin keyfini kaçırdım. Bir akşamüstü, balkonda otururken annem "Ne bu surat her gün, senin derdin ne kızım aaa..." şeklinde pedagojik bir açılım yaptı.

"Sıkılıyorum... Hayat çok anlamsız" cevabımın üzerinden sanırım birkaç saniye geçmişti ki, acı ve can havliyle bir metre havaya sıçradım. Annem, her Türk annesinin uzmanı olduğu 'mıncırma' hamlesini oldukça sert ve uyarısız gerçekleştirmiş ti.

Mıncırma, malumunuz evlat artık poposuna terlikle vurulmayacak kadar büyüdüyse, ancak tekdir ile de uslanmıyor ve hakkı kötekse kullanılan, konu komşu, bitişik ev duyar ihtimaline karşı avaz avaz bağırmak yerine geçen bir terbiye şeklidir. Tercihen bel veya bacak bölgesinden bir alan seçilir, elle kavranır ve et, 180 derece çevrilir!Hemen ardından, daha acım ve şaşkınlığım hüküm sürerken, annem kısık sesle,yüzünü yüzüme yaklaştırarak
"Alırım ayağımın altına" diye başladı ve
"Karnın tok sırtın pek! Aklını başına topla! Sıkılıyorsanda git bakkala evin alışverişini yap, sonra da gel yemek kitabından bir kurabiye pişir, akşam misafir var, hadi yallah..." şeklinde bitirdi!

NE DERDİM KALDI NE DE TASAM

Malumunuz eti mıncırılan ergen olay yerinde fazla kalamaz, mıncırandan tırstığı için kendisine yalakalık yapar, arzu ettiği aktiviteleri gerçekleştirir.
Mıncıran mutlu, mıncırılansa artık efendi bir insandır! Aynen öyle oldu. Mıncırma sonrası ne derdim kaldı ne tasam! Emo'luğum o gün bitti, bu yaşa kadar da hep mutlu mesut, uyumlu, üretken biri olarak yaşadım. Şimdinin sokakta bira içen, gelen geçenden ihtiyacı var diye değil, hayat tarzı sandığı için para dilenen, dünyanın bütün derdi sırtındaymış gibi davranıp, bunalım takılıp bir işin ucundan tutmayan emo'larının başında, bizim zamanımızın anne babaları olacaktı ki. Ohoo...
Muma dönerdi hepsi! Bir kere her şeyden önce bütün o yüzü gözü saçla kaplı eşek herifler ibir eşek tıraşına götürürlerdi, kesin!
Ülkenin gençlerine bak.
Tarikat yurtlarında yetiştirilen çocuklar, polise atsın diye eline taş verilenler, bir de emo'lar!
Gelecekten çok umutluyum çok.

Gülse BİRSEL
 

Pazar klasiği " İstanbul Hatırası"

Ben kitap okumayı ve sinemaya gitmeyi çok seviyorum ama tiyatroyu bir ayrı seviyorum , tiyatronun gerçekçiliği ve sevdiğim oyuncuların sergiledikleri performansı gördükçe adeta nutkum tutuluyo... Eğer sizlerde benim gibi tiyatroyu seviyorsanız bu oyunu kaçırmayınız gidiniz görünüz efem ,pazar günü gittiğim tiyatro harikaydı şiddetle tavsiye ediyorum :) kocaman öpüyorum sizleri elma şekerleri :)))


Yazan: Tarık Şerbetçioğlu
Yöneten: Tarık Şerbetçioğlu
Dramaturgi: Gökhan Aktemur
Koreografi: Selçuk Borak
Müzik: Selim Atakan
Sahne Tasarımı: Aysel Doğan
Işık Tasarımı: Zilkifli Özdemir
Kostüm Tasarımı: Gamze Kuş
Efekt: Ersin Aşar
OYUNCULAR
Toron Karacaoğlu, İbrahim Şirin, Naci Taşdöğen, Tarık Şerbetçioğlu, Ergun Üğlü, Binnur Şerbetçioğlu, Rahmi Elhan, Selma Kutluğ, İskender Bağcılar, Gökhan Eğilmezbaş
İstanbul Hatırası`nda bir martının kanadında, bir dalganın kıvrımında İstanbul`da yaşanmış kırık bir aşk hikâyesi anlatılıyor.
Mekân İstanbul, zaman yüzyıl, aşk her yerde. Meddah hikâyesini anlatmaya başladığında artık sadece söz vardır. Söz Ali Amca`nın hikâyesine dönüşür.
Zamanın imbiğinden süzülür. Gözlerimizin önüne serilir. 20. yüzyılın başlarında İstanbul`dayızdır artık. Yüzyılın başlangıç telaşı, dönüşümün eşiğinde bir imparatorluk, savaşlar, acılar, neşeler...
Hepsi iç içe geçiyor. Yürekler heyecanla çarpıyor, heyecanlar Direklerarası`nda alkışlara karışıyor...

Cumartesi günü

Herkese kucak dolusu merhabalar,

Vizelerden dolayı bir türlü bakamadım, yazamadım ve ilgilenemedim...Şuan suçluluk duyuyorum inanın:( hep vizelerden dolayı... hem diyete başlamanın hemde vizelerin olması feci bir durummuş ben bunu anladım... hele şükür vizelerim biteli 1 hafta oldu ama benim için değişen birşey olmadı tabiki! part-time eski işyerimde çalıştım ... Velasıl kelam, beybilerim size komik ve bir o kadar da takdir ettiğim bir olayı aktarmaya çalışıcam ,
Cumartesi günü sabahıydı yani geçen haftaki cumartesi sabahı,  saat:09:00 suları, ben TEGV de ki 2. sınıf "okuyorum oynuyorum" etkinliğine gidiyordum, Taksimden otobüse bindim ve otobüsün kalkmasını bekliyordum ki,benim oturmamla birlikte otobüsün kapısından kafasını uzatıp çırpınarak konuşmaya çalışan, 2 turist tonton şirin mi şirin çift şoför beye ispanyolca bir yere nasıl gidebileceğini sordu , 45 yaşlarında kendi halinde Halk otobüs şoförü amcamdan gelen yanıt aynen şöyleydi ; Do you speak English ? :))) başladı şakır şakır ingilizce konuşmaya , hangi otobüse bineceklerinden, kaç numaralı otobüse bineceklerine ve otobüsün nerden kalktıgını tarif etmeye... O an dedimki vay be !İnsan kaç yaşında olursa olsun, nerede yaşarsa yaşasın, nerede oturursa otursun, ne iş yaparsa yapsın KENDİNİ GELİŞTİRMELİ... Şoför amcam helal olsun sana :):)

19 Mart 2012 Pazartesi

Say hello to my little friends

Şu fotograflardaki minnoşlara bakın çook tatlılar :))



























Biraz da gülelim :))) vol 1




Kız babasının masalı da böyle olur :)

TEGV'den sonraki Mallorca (Mayorka) tatlısı

108 yıllık geçmişe sahip Karafırın bu sezon tadı damağınızda tadlara imza atıyor. Mallorca (Mayorka) bir çeşit İspanyol tatlısı. Karafırın’ın profesyonel şefleri Mallorcalı ustalardan aldıkları bu muhteşem tatlıyı siz lezzet severlere sunuyor.
Özellikle, bizim baklavamız gibi İspanyolların özel günlerinde sunduğu Mallorca, krem karamel ve krem bruluye benziyor…Yapımında özel kek kullanılan, şeker, süt ve karamel ile yapılan, ağızda dağılan ve yedikçe de yediren sütlü bir tatlı…Davetlerinizde ve özel günleriniz de ferahlatıcı ve oldukça hafif bir etkiye sahip olan Mallorca, bu sezon sevdiklerinize sunabileceğiniz eşsiz bir lezzet… Bu yeni lezzeti tüm Karafırın şubelerinde bulabilirsiniz…

Ben arkadaşlarımla dün Çapa Karafırın da yedim, çok hafif ve lezzetli bir ispanyol tatlısı.. deneyin derim :)

Benim bloglardan 5 tanesinin 4 ü yemek yemekle ilgili :D


18 Mart 2012 Pazar

Haftanın 7 hali :)


Şu an bilgisayarın başında oturmuş, yarın ki sınavda ne yapacağımla ilgili en ufak fikrimin olmaması ilginç değil mi? Saat 02:15 suları ve sanki benim yarın sınavım yokmuş gibi buralarda fink atıyorum :)))
Gidip zıbarmam lazım :)
Buarada yarın ki diğer sabah 9 daki dersim iptal olmuş, offf nasıl üzüldüm, nasıl üzüldüm bir görseniz halimi, salya sümük,ağlamaktan helak oldum,yüzüm gözüm şiş, valla... 3 haftadır aynı ders iptal olmaktadır da :D ( şu an yüzümde sinsi bir gülümsemeyle kahkaha karışık bir ifade belirmiştir ) 3 hafta üstüste ertelenen dersim gibi, bir mucize olsada yarın ki sınavım ertelense...nerdeeeee !! ( şu anda da suratım mahkeme duvarıyla , sabah sabah otobüs durağında beklerken " ayy ne tatlı çocuk,boy pos endam maşallah diyip,gözlerini faltaşı gibi açıp, çocuğa yiyecekmiş gibi bakıp, çocuğun telefonda sevgilisiyle konuştuğuna şahit olup , sonrada yakışıklının parmağında yüzüğü var mıdır ya ? ( ulan inşallah yoktur) diye bakıp, (eğer yoksa; yakışıklıyla ilgili kafada senaryolar yazıp,çizip;affedersiniz satiniz kaç acaba ? aaa xxxx otobüsü geçti mi burdan ? gibi klişe sorular sormak) yüzüğü görmeyle uğranan hayal kırıklığının bir önceki evresi ; yaniii umut etmek :)
Umarım sınav iptal olur ...
İyi geceler pamuk şekerlerim, iyi geceler tiramisularım :)

Mucks...

13 Mart 2012 Salı

Doğum günü pastası ve hediyesi için dileğim :)

İnsan kendi doğum gününe sipariş pasta ve hediye verir mi allah aşkına :)))) Olur mu demeyin ; oluyormuş işte :) Bilenler bilmeyenlere, duyanlar duymayanlara,görenler görmeyenlere bi çıtlatabilir belki :P Züğürtt tesellisi işte...

mesela böyle bir pasta olsa hani ;)

Hani birde hediyelerden de toplaşıp aralarında benim için şöyle bir çizgi roman tarzında; benim kendime öz sözlerim ,söylediğim ve yaptıgım davranışlarla ilgili bir dergi de hazırlasalar...( Ebuşumdan kıskandım heheheh) iş arkadaşları ona hazırlamışlar harika olmuşş bayıldım  :)))) 
yada şu sitedeki hediyeler çok güzelmiş http://www.hediyeyarat.com/hediyelik/dogum-gunu-partisi  burdaki hediyelere bayıldım :)))
Çok şey mi istiyorum :(
Öperim o tatlı yanaklarınızdan...





Yemek yemek aşktır ama tatlı yemek en büyük aşktır :)))




Cuma günü başlayacağım rejim için aklımdan geçenler; işte fotograftaki renkli şahane tadlar:) Her rejime başladığımda neden acaba aklıma <3 Macaron <3 geliyor :( İşte yine gözlerimin önüne geldi ...BENİ YE BENİ YE diye göz kırpmıyor mu sizcede ?

Macaron yapımı ve nerden geldiğini anlatmak gerekirse; yumurta akı ve badem ile yapılan İtalyan bisküvisidir. Arasında ganaş kreması bulunur. Macaron ismi ise İtalyanca "iyi ve ince hamur" anlamına gelen maccherone'den gelir. Ufak tefek olan ama büyük bir heyecanı içinde barındıran bu tatlıyı herkes Fransız sansa da kökeni İtalya’ya dayanır. Ganaş sos daha sonra bu tatlıya küçük bir sakarlık sonucunda katılır. Usta Desfontaines çırağına çikolata sosunu bisküviye dökmesiyle “sersem” (ganache) diye bağırması ganaş sosunun doğuş anı olur.
Laduree markası makaronlarla özleşmiş köklü bir Fransız pastanesi. Laduree 1930 yılında markayı bugünkü ününe kavuşturacak başarıyı sağlar. Hikaye Ernest Laduree’nin kuzeni Pierre Desfontaines’in iki bisküvi arasına ganaş kreması konmasıyla oluşur. Ondan sonra Laduree dünyaca ünlü bir klasik haline gelir. 1993 de Paul fırınlarının sahibi Holder ailesi Laduree’yi satın alır. Paul fırınlarından ve Laduree pastanesinden satılmaya başlayan makaronlar tutku haline dönüşerek bir çok pastaneler de ve restoranlar da bulunmaya başladı.

Günümüzde makaronlar her türlü damak zevkine uygun seçenekler sunuyor. Çikolatalı, fıstıklı, çilekli hatta yaseminli olanını bulmak bile mümkün. Özel günlerde makaronlar yeni karışımlarla da satışa sunuluyor. Makaronlara sadece bir tatlı demek gerçekten bu büyük başarıyı küçümsemek olur. Makaronların seveni öylesine fazlalaştı ki düğünlerde düğün şekerlerinin yerini bile aldı. İşin en güzel kısmı makaronlar öyle hafif bir tatlı ki kilo almaktan korkmadan dört beş tane yenilebilir veya özel kutularıyla birlikte sevdiklerinize hediye edebilirsiniz.
Ülkemize makaron lezzeti Beyaz Fırın ve Divan’dan yayılmış olsa da İstanbul’da ilk şubesini Bebek Semti’nde 12 Kasım’da açacak olan Laduree, masalsı marakon lezzetine daha da yakından tatmamızı sağlayacak. Laduree’nin ikinci durağı ise İstinyePark. Laduree’de makaron yemek damak tadımıza ayrıcalık katacak.

Laduree duruşu ile öyle özel bir marka haline geldi ki 2004 yılında Christion Lacroix, 2005’te Sonia Rykiel ve Anna Sui, 2009 yılında Christion Louboutin, Disney ve Swarosvski firma için özel makaron kutuları tasarladı. Türk tasarımcı Yazbükey de geçen yıl Laduree markasına Sevgililer Günü için özel kutularla koleksiyon hazırlamıştı. Artık ülkemizde de bir Laduree şubesi olduğuna göre daha fazla Türk tasarımcıdan makaron kutuları koleksiyonu bekliyoruz.


Rejim; sen nelere sebepsin :) Macaron yapımından başladım,nerden geldiğine ve İstanbul'da nerelerde satıldığına kadar geldim :))))